Search Property

Prof. Dr. İbrahim IŞITAN'a ait Kitaplar

Kitaplar
İnsan davranışlarını ve arka planında bulunan tutumları inceleyen modern psikoloji, farklı metot ve yaklaşımlarla bireyin davranışlarını değişik açılardan çeşitli durumlarda incelemeye çalışmaktadır. Fakat metafizikle ve mistik geleneklerle bağını koparmış görünen modern psikoloji insan davranışlarının ruhsal boyutlarını incelemekten kaçınma eğilimi taşımaktadır. Bu nedenle, pozitif bir bilim olma adına bireyin davranışlarının daha çok görünür kısmına ve zihinsel boyutuna odaklanmış olan modern psikoloji, insanın rûhî boyutunu inceleyememe problemiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu duruma modern insanın metafizikle bağının zayıf olması da eklenirse, günümüz şartlarında insan adına elde edilen bilgi ve bulgular insan tabiatını bütünüyle kavramaktan uzak bir durumdadır. Bu nedenle, kişinin metafizik ve rûhî boyutunu anlamak için, mânevî yönü gelişmiş bireyleri ve bu bireylerin bağlı bulundukları mânevî disiplinleri incelemek uygun görünmektedir.Bu nedenle biz de bu çalışmamızda sûfî davranış konusunu ele almaya ve bu şekilde mânevî içerikli davranışları şekillendiren unsurları incelemeye çalışacağız. Böylece insanın rûhî boyutunu anlama ve değerlendirme imkânı bulunmuş olunacaktır.

İnsan davranışlarını ve arka planında bulunan tutumları inceleyen modern psikoloji, farklı metot ve yaklaşımlarla bireyin davranışlarını değişik açılardan çeşitli durumlarda incelemeye çalışmaktadır. Fakat metafizikle ve mistik geleneklerle bağını koparmış görünen modern psikoloji insan davranışlarının ruhsal boyutlarını incelemekten kaçınma e

Sûfî gelenek, beden içerisinde hapsedilmiş rûhun özgürleşme serüvenini çeşitli yöntem ve uygulamalarla ortaya koyan mânevî bir disiplin olarak insan psikolojisine katkıda bulunmuş ve bulunmaya da devam etmektedir. Bu nedenle, sûfî geleneğin insan mâneviyatına sağladığı katkı rûhî boyutuyla bağını zayıflatmış modern insan için yeniden ele alınması gereken bir konudur. Mânevî dönüşümün yeri kalpte gelişme gösteren psiko-ruhsal hal ve durumlar, davranışlara mânevî içerik kazandırmaktadır. Bu şekilde tutum ve davranışları mânevî tarza göre şekillenen birey, tabii terapi sürecini yaşamakta ve bu nedenle strese girme ve depresyona düşme riski azalmaktadır.Bu çalışmamız tasavvuf ve psikoloji arasında günümüzde kurulmakta olan ilişkiye akademik bir katkı sağlama amacına yöneliktir. Çeşitli şekillerde kurulan tasavvuf ve psikoloji ilişkisi akademik bakışı gerektiren bir konuma gelmiştir. Bu nedenle, bu çalışmada sûfî psikolojisi çerçevesinde benlik gelişimi/dönüşümü konusunu, klasik dönemin en önemli sûfî müelliflerinden Ebû Abdurrahman Muhammed Sülemî’ye göre ele aldık. Çalışmamızı Sülemî’den hareketle yapmamızın iki nedeni vardır. Bunlardan biri, klasik döneme ait bir sûfî olarak dönemine kadar gelişen sûfî kültürü çok iyi derleyen ve analiz eden bir müellif olması, ikincisi ise büyük çoğunlukla Türkçeye tercüme edilen eserlerinin sûfî psikolojisi ve benlik dönüşümü açısından incelenmeye değer nitelikte olmasıdır.Sûfî güneş gibidir, yeryüzünde bulunan her şeyin üzerine doğar. Yer gibidir, her şey onu çiğner. Su gibidir, her şey onu içer. Ateş gibidir, her şey ondan ışık alır. Yer gibidir, eziyete katlanır, ot bitirir. (Ali b. Abdulhamid)

Sûfî gelenek, beden içerisinde hapsedilmiş rûhun özgürleşme serüvenini çeşitli yöntem ve uygulamalarla ortaya koyan mânevî bir disiplin olarak insan psikolojisine katkıda bulunmuş ve bulunmaya da devam etmektedir. Bu nedenle, sûfî geleneğin insan mâneviyatına sağladığı katkı rûhî boyutuyla bağını zayıflatmış modern insan için yeniden ele alınm

Klasik İslâmî ilimlerden biri olan tasavvufun, insan tutum ve davranışları üzerine çalışmasıyla da dikkat çeken bir dini disiplin olarak, günümüz psikolojisinde ele alınan mevzulardan biri olan kişilik ve benlik gelişimi konusuna katkı sunabilecek bir potansiyele sahip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü tasavvuf, ruhun manevi kabiliyetlerinin insan benine yerleşmesi ve böylece manevi kişilik ve benlik gelişimini amaçlayan ilmî bir disiplindir. Bu nedenle Sûfî geleneğin ortaya koyduğu tecrübî bilgi ve uygulamalar insanın mahiyetini keşfetme konusunda geçmişte olduğu gibi günümüzde de bireysel ve toplumsal planda katkı sunmaya çalışmaktadır. Resmi olarak yasaklanmasına rağmen tarikatların günümüz Türkiye’sinde ve hatta dünyada hala işlevsel olması bu fikrimizi destekler mahiyettedir. Ayrıca İslam dinini kabul eden mühtedilerin bir kısmının da tasavvuf ilmi ve geleneği üzerinden din değiştirdiklerini hesaba katarsak Sûfî geleneğin etkisi daha iyi anlaşılacaktır. Bununla birlikte, psikolojik sıkıntı ve travma yaşayan bireylerin Sûfî söylem ve uygulamalardan etkilenerek ruhsal sağlıklarını kazanmaları da önemli bir göstergedir. Dini ve manevi eğilimlere ilgi duyan psikologların ve psikiyatrların Sûfî gelenekten istifade ederek hastalarına şifa dağıtmaları durumu daha da önemli hale getirmektedir.

Klasik İslâmî ilimlerden biri olan tasavvufun, insan tutum ve davranışları üzerine çalışmasıyla da dikkat çeken bir dini disiplin olarak, günümüz psikolojisinde ele alınan mevzulardan biri olan kişilik ve benlik gelişimi konusuna katkı sunabilecek bir potansiyele sahip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü tasavvuf, ruhun manevi kabiliyetlerinin

Klasik İslâmî ilimlerden biri olan tasavvufun, insan tutum ve davranışları üzerine çalışmasıyla da dikkat çeken bir dini disiplin olarak, günümüz psikolojisinde ele alınan mevzulardan biri olan kişilik ve benlik gelişimi konusuna katkı sunabilecek bir potansiyele sahip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü tasavvuf, ruhun manevi kabiliyetlerinin insan benine yerleşmesi ve böylece manevi kişilik ve benlik gelişimini amaçlayan ilmî bir disiplindir. Bu nedenle Sûfî geleneğin ortaya koyduğu tecrübî bilgi ve uygulamalar insanın mahiyetini keşfetme konusunda geçmişte olduğu gibi günümüzde de bireysel ve toplumsal planda katkı sunmaya çalışmaktadır. Resmi olarak yasaklanmasına rağmen tarikatların günümüz Türkiye’sinde ve hatta dünyada hala işlevsel olması bu fikrimizi destekler mahiyettedir. Ayrıca İslam dinini kabul eden mühtedilerin bir kısmının da tasavvuf ilmi ve geleneği üzerinden din değiştirdiklerini hesaba katarsak Sûfî geleneğin etkisi daha iyi anlaşılacaktır. Bununla birlikte, psikolojik sıkıntı ve travma yaşayan bireylerin Sûfî söylem ve uygulamalardan etkilenerek ruhsal sağlıklarını kazanmaları da önemli bir göstergedir. Dini ve manevi eğilimlere ilgi duyan psikologların ve psikiyatrların Sûfî gelenekten istifade ederek hastalarına şifa dağıtmaları durumu daha da önemli hale getirmektedir.Birinci kitabı ‘Sûfî Psikolojisi Yazıları I’ adıyla daha önce yayımlamıştık. İkinci kitabımızı ise ‘Sûfî Psikolojisi Yazıları II’ adıyla şimdi yayınlıyoruz.

Klasik İslâmî ilimlerden biri olan tasavvufun, insan tutum ve davranışları üzerine çalışmasıyla da dikkat çeken bir dini disiplin olarak, günümüz psikolojisinde ele alınan mevzulardan biri olan kişilik ve benlik gelişimi konusuna katkı sunabilecek bir potansiyele sahip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü tasavvuf, ruhun manevi kabiliyetlerinin

Tasavvuf, rûhun mânevî kabiliyetlerinin insan benine yerleşmesini amaçlayan ve böylece mânevî kişilik ve benlik gelişimini hedefleyen ilmî bir disiplindir. Bu nedenle sûfî geleneğin ortaya koyduğu tecrübî bilgi ve uygulamalar, insanın mahiyetini keşfetme konusunda, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bireysel ve toplumsal planda katkı sunmaya devam etmektedir. Dinî ve mânevî eğilimlere ilgi duyan psikologların ve psikiyatrların sûfî gelenekten istifade ederek hastalarına şifa dağıtmaları bu durumu daha da önemli hale getirmektedir.Sûfî geleneğin inşa ettiği bireyin benlik gelişim tarzı seyrü sülûk/mânevî yolculuk kavramıyla ifade edilir, maddî süreçlerin oluşturduğu zulmânî ve nurânî perdeler ortadan kalkar, aşama aşama benlik mertebeleri aşılır ve böylece her türlü varlığın kaynağı olan Yaratıcı gücün hakîkatine vakıf olma imkânı gerçekleşir. Söz konusu bu mânevî yolculuğun kazandırdığı mârifet bilgisi yani benliği ve Rabbi tanıma durumu, bireye fıtratına uygun bir yaşam fırsatı verir. Fıtrata uygun yaşam, ruhî arzu ve isteklerin olgunlaşmamış nefsin/alt benliğin arzu ve isteklerine galip gelmesi anlamına gelmektedir. Bu kıvama ulaşmış birey dünya hayatının geçici ve zararlı durumlarına aldanmaz, dünyevî ve uhrevî anlamda kalıcı ve faydalı işlerle ilgilenir ve böylece benliğini mânevî değer yargılarının örgüsüyle bezer.

Tasavvuf, rûhun mânevî kabiliyetlerinin insan benine yerleşmesini amaçlayan ve böylece mânevî kişilik ve benlik gelişimini hedefleyen ilmî bir disiplindir. Bu nedenle sûfî geleneğin ortaya koyduğu tecrübî bilgi ve uygulamalar, insanın mahiyetini keşfetme konusunda, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bireysel ve toplumsal planda katkı sunmaya d

La place d’Al-Hakîm at-tirmîdî (entre 820-825) / (entre 930-932) dans l’histoire de la pensée religieuse de l’Islam n’est pas complètement connue ou reconnue, et cela malgré un grand nombre appréciable de travaux approfondis sur son oeuvre (travaux de Geneviève Gobillot). Ce qui fait l’intérêt de la pensée tirmidienne vient en grande partie de son oeuvre écrite. At-Tirmîdî n’était pas le seul en son temps à connaître une expérience mystique de proximité et d’amour divins. Par contre, comme il était également un intellectuel et un doctrinaire de haut vol, il a pu traduire cette expérience dans un vocabulaire précis, et la présenter dans un discours clair et organisé ; ce à une époque où le courant mystique vivait globalement en marge de la vie culturelle officielle. Dans le présent volume Exposé de la différence entre la poitrine, le coeur, le tréfonds et la pulpe, le maître de tirmîd y expose avec clarté et aisance des données tout à fait essentielles de la doctrine mystique. Car, peut-on se demander, comment l’expérience de la connaissance de Dieu, de l’amour pour Lui peut-elle seulement avoir lieu ? Comment la concevoir, quel est l’organe qui nous permet de percevoir le divin, quel est le lieu d’une telle rencontre ? Cet organe, ce lieu, répond tirmidî, c’est le coeur. Mais là où le terme français “coeur” n’a à offrir qu’une contrepartie floue et approximative, l’arabe déploie des nuances que Tirmîdî met à profit pour expliquer les modalités de l’expérience mystique. Tirmidî ne forge pas arbitrairement une terminologie : les distinctions qu’il expose dépendent d’un usage de la lanue arabe ancienne, et en particulier de ses emplois en mystique qui lui préexistaient. Il fait surtout usage des occurrences coraniques de ces différents termes, et le lecteur remarquera vite combien le langage mystique dépend étroitement de la lecture méditée du texte de la Révélation. Ce lexique lui-même est mis en oeuvre dans le cadre d’une “psychologie spirituelle” affinée et cohérente. Tous ces enseignements rejoignent le courant majeur de la mystique musulmane représenté par le soufisme au sens strict. On voit combien la publication d’une version française de ce traité est opportune. Isitan Ibrahim est licencié en Islamologie. Son centre d’intérêt dans mystique musulmane se porte sur la relation entre le soufisme et la psychologie de l’être.

La place d’Al-Hakîm at-tirmîdî (entre 820-825) / (entre 930-932) dans l’histoire de la pensée religieuse de l’Islam n’est pas complètement connue ou reconnue, et cela malgré un grand nombre appréciable de travaux approfondis sur son oeuvre (travaux de Geneviève Gobillot). Ce qui fait l’intérêt de la pensée tirmidienne vient en grande partie de